20 Aralık 2011 Salı

'' Bilmek İstediğim ... "

Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.

Neyi özlediğini,
Kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip
edemediğini bilmek istiyorum.

Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor.

Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüvenin için
bir aptal gibi görünme riskini göze alıp alamayacağını bilmek istiyorum

Ay’ın etrafında hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor.

Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince
açılıp açılmadığını, daha fazla acı korkusundan kapanıp
kapanmadığını bilmek istiyorum.

Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan benim ya da
kendi acınla oturup oturamayacağını bilmek istiyorum.

Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın
sınırlılığını hatırlamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız
için uyarmadan çılgınca dans edip coşkunun seni parmak
uçlarına kadar doldurmasına izin verip vermeyeceğini bilmek istiyorum.

Güvenebilir ve güvenilebilir olup olmayacağını bilmek istiyorum.

Her gün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum.

Benim ve kendi hatalarınla yaşayıp yaşayamayacağını,
Bir gölün kenarında durup gümüş Ay’a ‘EVET!’ diye bağırıp
bağırmayacağını bilmek istiyorum.

Nerede yaşadığın ya da ne kadar paran olduğu beni ilgilendirmiyor.

Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından,
yorgun ya da bitap da olsan, çocuklar için yapılması
gerekenleri yapıp yapmayacağını bilmek istiyorum.

Kim olduğun, buraya nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor.

Çekinmeden benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmek istiyorum.

Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor.

Diğer her şey bittiğinde, seni ayakta tutan şeyin
ne olduğunu bilmek istiyorum.

Kendinle yalnız kalıp kalamadığını, ve o boş anlarda
sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum.

Oriah Mountain Dreamer
Bir Kızılderilinin Merakı
(Kanadalı bir Kızılderili)


İşte bilmek istediklerimi anlatan cümleler ..
Umarım cevabını bulabilirim ..

12 Aralık 2011 Pazartesi

Aşk ihtiyaçtır ..

Aşk için doya doya yiyip tadını çıkaralım diyeni duydunuz mu hiç ?
Ben duymadım.
Duyamam da zaten.
Ne güzeldir aşkı kana kana içmek deriz hep .
Çünkü aşk su gibidir,durudur,akışkandır.
En başta ihtiyaçtır aşk.
Aşkı durağanlaştıran da katılaştıran da kalplerimiz,
bizleriz yani .
Korkmadan ,başka duyguları katmadan yaşayabilsek aşkı,
tıpkı bedenimizin hayat kaynağı olan nefes gibi ,
su gibi,damarlarımızda aktığını hissettiğimiz kan gibi.
Kirletmeden , saflığını bozmadan ,
benliğimizdeki diğer bütün duygulardan arındırarak ,
yalın en önemlisi de ÖZ haliyle...

10 Ekim 2011 Pazartesi

sence ?

Kal demedin , gel demedin , seviyor musun hiç bilmedim .. Şimdi söyle çocuk ben bunca zaman sence neden bekledim ?

10.10.11 20:28

9 Ekim 2011 Pazar

Gerçekten Sevmek

O durmadan kaçıyor;
sen ardından gitmiyorsan;
o günün her saatinde saklanıyor,
sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;
o sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;
boşuna aldatma kendini,
onu sevmiyorsun demektir.


Elindeki içki kadehinde,
dudağındaki sigarada ,
okuduğun kitapta,
mırıldandığın şarkıda,
söylediğin şiirde,
gördüğün rüyada
ve yaşaman için
ciğerlerine doldurduğun havada
o yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
onu sevmiyorsun demektir.


Renkler onunla değerlenmiyorsa,
örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının,
mavi maviliğinin farkında değilse,
beyaz yalnız o giydiği zaman
güzelliğini haykırmıyorsa,
sabahları onu görünceye kadar
güneş doğmuyorsa
ve onsuz gökyüzü geceleri
aya, yıldızlara
hasret değilse
onu sevmiyorsun demektir.


Sokakta gördüğün her yüzde
ondan birşeyler aramıyorsan,
güzel bir manzara,
hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
uykudan uyandığın zaman
yaşamakta olduğundan önce
onu hatırlamıyorsan,
omuzlarına dökülmüş saçları,
bir sis perdesinin ardında
her zaman gülen,
ışık saçan gözleri
aklına gelmiyorsa,
durup durup avuçlarının
sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.


Dünyada yaşıyan öteki insanların
senin için hala bir değeri varsa,
ona karşı tutumunu
toplumun köhne ve manasız
kurallarına göre ayarlıyorsan
ve açık açık
sanki var olduğunu haykırırcasına
sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.


Yok o senin için
herşeyden değerliyse,
gözünü yumduğun anda
onu görebiliyorsan,
o bütün şarkılarda,
bütün şiirlerde,
bütün resimlerde ise,
ona muhtaç olduğunu
söylemekten utanmıyorsan,
senin içten ve büyük sevgine
karşılık vermiyeceğinden
korkmuyorsan,
bütün bencil duygularından
sıyrılabilmişsen
onun için herşeyi,
ama herşeyi yapacak gücü
kendinde buluyorsan,

her hali sana
ayrı ayrı güzel geliyorsa,
karşısında kendini
bir çocuk gibi hissediyorsan,
istediği anda onun için
ölebileceksen,
onun için yaşıyorsan
ve yine onun için
bildiğin bilmediğin
bütün düşmanlıklara
karşı koyabileceksen,
o her geçen dakika
sende biraz daha büyüyorsa
ve kendi kendine bile
çok sevdiğini bütün
samimiyetinle,
inanmışlığınla
itiraf edebiliyorsan,
bir gün o seni hiç,
ama hiç sevmediğini söylese bile,
senin sevginde azalma olmayacaksa
ve ölünceye kadar onu aşkların
en ölümsüzü ile sevebileceksen;
işte o zaman
onu seviyorsun demektir.


O sana sevmeyi,
gerçek aşkı öğretti.
Sen onu hep sevecek
ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.


O, hiç sen olmasan bile,
seni bir parça sevmese bile...

Ümit Yaşar Oğuzcan

Biteceksin diye ..

Bıraktığım sigaram gibisin ..
Ara ara vuruyorsun aklıma ...
İçim çekiliyor o an ..
Ellerim titriyor ,canım çekiyor seni..

Ama bir kez denersem vazgeçemem biliyorum..
Çekemiyorum seni içime..
Alamıyorum yeniden elime ..
Dokunamıyorum bile ..

Bana zarar vereceksin diye değil sevgilim ..
Yine tek nefeste biteceksin diye ;)

09.10.11 22:58

26 Temmuz 2011 Salı

Güçlü Kadınlar

Balkonda oturdum, bir sigara yaktım, bir de kahve yanında, aniden hafif bir rüzgar omuzlarıma dokundu. "Ben buradayım, yalnız değilsin" der gibiydi. Ürperdim, titredim biraz, içeri girecektim, vazgeçtim. Madem bu gece rüzgarla yıldızlar yarenim, o zaman sohbet edeceğiz demektir. Yan binada oturan komşular bakıp, kendi kendine konuşan delinin biri zannedecek olsalar da, umurumda değil. Onlar görmese de soframda yel oturuyor benim.


Cebimde o kadar çok hikaye var ki, anlatsam bitmez.

Sevdanın yollarını yürümüş, koşmuş, arşınlamış bir kadınım.

Virajlarını, yokuşlarını, düzlüklerini ezbere bilirim.

Ama hikayelerden daha önemli olan, elimizde kalan yalnızlıktır.

İyisi mi, neden yalnız kaldığımı anlatayım:

Bazı kadınlar güçlü olmayı seçer. Seçmemiş ama mecbur kalmış olanlar da aynı özelliklere sahip olurlar ancak onların farkı, ilk buldukları limanda demir atıp diğer tarafa geçebilme potansiyelini içlerinde barındırmalarıdır.

Ben limanlara uğramadan, sürekli dalgalarla boğuşup, bir türlü batmayanlardanım. Parçalanmayayım, su almayayım, batmayayım gibi bir derdim de yok üstelik, sadece olmuyor.

Bir yolu, çözümü vardır mutlaka diye giriyorum bütün savaşlara, hepsi bu! Yenildiğim zamanlarda da elimden kılıcımı bırakmayıp, kanayan yaralarıma rağmen, meydanı yürüyerek terk ettiğim için bana, güçlü kadın diyorlar.

Gülümsemelerimin arkasına gizlediğim yenilgilerimi, kimseye göstermeden, ders alınacak olaylar rafına koyuyorum.

Tüm yaralarıma pansuman yapmayı öğrendim.

Hayatıma, şöyle bir geçerken uğrayan kimse, yüzümde tebessümden fazlasını göremiyor.

Kolay mı duvarların arkasına bakabilmek?

Ben her gelenin duvarını aşabiliyor muyum ki?

Güzellikleri paylaşmak kolaydır.

Arkadaşlar, sevenler tüm mutlu anlarda yanınızda olabilirler.

Benim için değerli olan, düştüğümde elimden kaç kişinin tutacağıdır, ona bakarım.

Tüm çukurlardan tek başına çıkabilmeyi öğrenen kadın, kadına özgü o muhteşem zarafeti biraz kaybetmiş olsa da, gerçek bir kadındır.

Toprak gibi, deniz gibi durur öyle.

Karşındaki adamın bunu anlayabilmesi için, gökyüzü olması, yağmur olması gerekir.

Onun da erkekliğini keşfetmiş olması lazımdır.

Güçlü bir kadını koluna takabilmek, ona kadınım diyebilmek için, biyolojik olarak erkek olmanın ötesinde bilgeliğe, gerçeği arayan bir merak duygusuna, keşfetme zevkine, sadece bakan değil gören bir göze sahip olması gerekir.

Bu tarz adamların da sayısal olarak azlığından yola çıkarsak, söyleyebilirim ki, güçlü kadınlar aşkta mutluluğu zor yakalarlar.

Garip bir sızı kalır içlerinde, ruhlarını görebilirseniz ne büyük bir gökkuşağına sahip olduklarını anlarsınız.

Ancak kaç kişide o muhteşem, göz alıcı renklere bakabilecek yürek vardır ki? O yüzden, benim gibi, gecenin bir yarısında, balkonda rüzgarla aşka dair uzun sohbetler yapar güçlü kadınlar.

Çünkü güçlü kalplere ödül yalnızlıktır!


-alıntıdır -

21 Temmuz 2011 Perşembe

İçimde Bir Kıpırtı Var ...

Ay çiçek tarlasında çocukça koşmak ,
kır çiçekleri arasında rüzgarla dans etmek tüm kalbimle gülümsemek ,
papatyalardan başıma tac yapmak muzur bir genç bayan olmak istiyorum :)

Elbisem tüm doğayı kıskandıracak kadar sade , bembeyaz olmalı ..
Uçuşan parçaları kendi kurumuş dalgalı saçlarımla yarışıp bütün kelebekleri kıskandırmalı ..

Gülümseyişim bir kadının en mesut halini , bir bebeğin en saf halini barındırmalı .. Biriktirdiğim o sevgi tohumlarım tüm doğaya saçılmalı ..

Derin derin çekmeliyim havayı içime tüm güzellikleri çeker gibi ..

Her nefeste yaşama yeniden döner gibi ..

Herşeyi unutup yeniden doğar gibi ..

Mutluluktan uçar gibi ..

:)))))))

.

Ben bir HAYALET tanımak istedim , sonra öyle çok HAYAL ETtim ki BİTTİ bütün isteğim ..

YTSIM ..

26 Şubat 2011 Cumartesi

Affetmek 2

Hepimiz birileri tarafından incitildik, hepimiz birilerini incittik. Kızdık, içerledik , öfkelendik, darıldık, küstük,nefret ettik.

Bu duygu, bizim enerjimizi çalıyor, kendimizi sevmemizi engelliyor, yaşama sevinci duymaktan bizi alıkoyuyor, geleceğe umut ve coşkuyla bakmamızı engelliyor.

O halde bu duygulardan kurtulmak için daha ne bekliyorsunuz? Yoksa sizi inciten insanların sizi iyileştirmesini mi bekliyorsunuz ?

Affetmek , bize geçmişi geçmişte bırakıp , anı yaşama ve geleceğe umutla bakma özgürlüğü verir.

Affetmek, hem daha önce sizi inciten kişilerden , hem de size yeni kişilerden gelebilecek olası incinmelerden korunduğumuz hissini yaşatacaktır. Acınızı ve öfkenizi içinizde beslediğiniz müddetçe, kimse sizi incitemez , yaralayamaz ve reddedemez.

Oysa ; affetmek unutmak değildir. İnsanları affettiğimizde , geçmişte yaşadığımız deneyimleri unutmayız. Unutmamalıyız da. Bu deneyimler ,zamanında bize acı çekmemiz , ya da başkalarına aynı acıları çektirmemiz için , alınmış derslerdir.

Affetmek , affettiğimiz kişinin davranışları onaylamak değildir. Affettiğimizde geçmişin bugünümüz üzerindeki yıpratıcı etkisinden kurtuluruz. Evet , yapılanlar kötüydü, acıttı , hayatımızı etkiledi. Fakat , bu yaşananları geride bırakarak , affedebilmeyi başarabilmek , içsel bir süreç gerektirir.

Affedebilme süreci , geçmişten gelen olumsuz duygu yükünden kurtulup , özgürleşebilmektir. Yaşanan olayları hatırlamak ama olayın duygu deposunu boşaltmaktır.

Affetmek , bizi kıran kişiye karşı hangi cezayı verirsek verelim , bunun bize yetmeyeceğinin farkındalığıdır. Bu farkındalık , yaşamın geçmişinde takılı kalmak yerine , yaşam yolculuğunda yeni deneyimlere açık hale gelebilmek için bize yol gösterecektir. Böylece , öfke ve intikam duygularına yatırım yapmaktan vazgeçecek , pozitif duyguları içimizde çoğaltma yolunda adımlar atmaya başlayacağız. Neye yatırım yaparsak o çoğalır. Affetmek , hayatımızın en zenginleştirici ve özgürleştirici yatırımıdır.

Bu yatırıma hazır mısınız ?




http://blog.milliyet.com.tr/Affetmek/Blog/?BlogNo=65963 'dan 26.02.2011'de alıntı yapılmıştır ..

24 Şubat 2011 Perşembe

İskambil kağıtlarındaki şekillerin anlamı nedir ?

Oyun kartlarının nerede ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor.

7. ve 10. yüzyıllar arasında Çin'de ortaya çıktığı ve 13. yüzyılda Marco Polo tarafından Avrupa'ya getirildiği tahmin ediliyor.

Hindistan'dan veya Arabistan'dan geldiğini ileri sürenler de var ama bugünkü şekilleriyle kullanılmalarının 14. yüzyıl Fransa'sına dayandığı kesin gibi.

O tarihlerde, Fransa'da dört sınıf vardı ve iskambil kağıtlarındaki
kupa, maça, karo ve sinek bu dört sınıfı temsil ediyordu.

Kupa bir kalkanı andıran şekli ile asil sınıfı ve kiliseyi,

maça bir mızrağın ucunu çağrıştıran şekli ile orduyu,

karo ticari deniz işletmelerinin eşkenar dörtken kiremitlerinden esinlenerek orta sınıfı,

sinek ise yonca yaprağına benzeyen şekli ile köylüyü temsil ediyordu.

Bugün briç, poker veya benzeri oyunlarda, kupanın en değerli, sineğin ise en değersiz kart Olmasının nedeni işte bu sınıflamadır.

Aslında bizde papaz adı verilen kartın adı İngilizce'de kral (king),

kızın ise kraliçedir (queen).

Vale veya oğlan için ilk zamanlarda düzenbaz anlamına gelen 'knave' kelimesi kullanılırken, günümüzde 'jack' ismi kullanılmaktadır.

Yani yabancı kartlarda kral ve kraliçe evli iken, bizde biraz yaşlı görülerek krala papaz adı verilmiş, kraliçeye de 'kız' denilerek oğlana layık görülmüştür.

Bazı ülkelerde oyun kartlarında değişik isim ve semboller kullanılmasına rağmen, en yaygın olanı Fransızların kullandıklarıdır.

Fransızlar 'maça' şeklini mızrağa benzeterek 'pique' adını vermişlerdir.

İngilizce'de ise aynı anlamdaki 'spades' kelimesi kullanılmaktadır.

Her ne kadar bir kalkanı andırdığı için asil sınıfı temsil ettiği ileri sürülse de 'kupa' klasik bir kalp şeklidir.

Bu nedenle Fransızlar ona 'coeur', İngilizler ise 'heart' adını vermişlerdir.

'Karo' için Fransızca'da kare anlamındaki 'carreau' kullanılırken İngilizler elmas anlamındaki 'diamond'u tercih etmişlerdir.

Bizim 'sinek' dediğimiz şekil ise çok açık üç yapraklı bir yoncadır.

Fransızlar bu anlamdaki 'trefle' kelimesini kullanırlarken, İngilizler 'club' (kulüp) ismini kullanmışlardır.

İşte bu nedenle briç oyuncuları 'maça'ya 'pik', 'kupa'ya 'kör', 'sinek'e de 'trefli' derler, zaten aslına uygun olan 'karo'yu da olduğu gibi kullanırlar.

Birli, papaz, kız ve oğlan için kullanılan as, rua, dam ve vale isimleri de yine Fransızca karşılıkları As,Roi, Dame ve Valet kelimelerinden dilimize geçmiştir

19 Şubat 2011 Cumartesi

Affetmek bir seçimdir , kendiniz için affedin ..

Nefreti aşmanın tek yolu var: Affetmek.

Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz.

Nefret yaşamdan zevk almamızı, insanların güzel yanlarını görmemizi engeller.

Hiç kimse saf iyi ya da saf kötü değildir.

Salt kötülükleri görmek bir süre sonra şüphe, depresyon ve umutsuzluk denizinde boğar insanı. Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır.

Affetmek insanı derinleştirir.

Affetmek için, insanın ruhsal ve zihinsel olarak kendisini hazır hissetmesi gerekir.
Çünkü affetmek bir seçimdir.

Kimsenin zorlamasıyla affetmek mümkün değildir.

Affetmek bir süreçtir. Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür.

Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır. Yani koşullu affetme yoktur.

Diğer insanın da sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi olmasını beklemeyin.


Affetmek bir seçimdir.

Amacı sizin rahatlamanızdır, sizin özgürleşmenizdir.

Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor ya da ölmüş olması sizin affetme sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklılık yaratmayacaktır.

O acılar sizin acılarınız.

Affetmek kolay değildir.

Fakat özgürleşmek için gereklidir.

Çoğu insan affetmenin nefret ettiği kişiyi suçsuz ya da haklı bulduğu anlamına geleceğini sanır. Oysa affetmek, geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak, yaşamımızı kontrolü altında tutmasına son vermek demektir.

Affetmek, o kişiyi sevmek değil.
Affetmek, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil.
Affetmek, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil.
Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil.
Affetmek, o kişiyi kucaklamak değil.
Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil.
Affetmek, o kişiyi hakli bulmak değil.
Affetmek, o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek değil.
Affetmek kırgınlığın, kızgınlığın, nefretin hapishanesinden özgürlüğe çıkmaktır.
Affetmek artık acıyı hissetmemektir.Yapılanları zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir.

“Duygusal unutma” affetmenin diğer adıdır.


Kendiniz için affedin görün bakın herşey nasılda güzelleşiyor :)


19.02.2011'de çeşitli kaynaklardan alıntı yapılmıştır..

Ve benden size ufak bir öneri ,
Eğer affetmekte zorlanıyorsanız , o kişinin de bir insan olduğunu , kimsenin mükemmel olmadığını hatırlayın .. Herkesin hata yapabileceğini (beşer şaşar) , onun da yapabileceğini hatta size de yapabileceğini unutmayın .. İşe yarayacaktır diye düşünüyorum .. Hatasız kul olmaz , hatalardan ders alabilmektedir asıl erdem , alınabiliyorsa ne mutlu ,alınamıyorsa da üzülmeyin AFFEDİN GİTSİN :)

Ve en başta en zor olandan başlayın .. KENDİNİZİ AFFEDİN ve ÖZGÜRLEŞİN ..

15 Ocak 2011 Cumartesi

TAKVİM


Belki yaşananlar değişmiş ,
Yıllar geçmiş olabilir
Ama
Takvimler hep aynı zamanı
Göstermeye devam ettikçe
Eminim
Biz hatırlamaya devam edeceğiz..

Ve bir gün gelecek
birlikte yad edeceğiz.. :)


- ytsim -
16.01.2011

I asked

"If God should aid you, no one can overcome you; but if He should forsake you, who is there that can aid you after Him? And upon God let the believers rely."

"But perhaps you hate a thing and it is good for you; and perhaps you love a thing and it is bad for you. And God Knows, while you know not."

I asked for Strength.........
...
And God gave me Difficulties to make me strong.

I asked for Wisdom.........

And God gave me Problems to solve.

I asked for Prosperity.........

And God gave me Brain and Brawn to work.

I asked for Courage.........

And God gave me Danger to overcome.

I asked for Love.........

And God gave me Troubled people to help.

I asked for Favours.........

And God gave me Opportunities.

I received nothing I wanted

I received everything I needed

My Prayer has been answered.